IQNA

Araştırmacı yazar Zeynep Erkut:

Hz. Fatıma ve dini tebliğde kadının rolü

11:54 - January 11, 2023
Haber kodu: 3478908
Peygamberler tarihini incelediğimizde, risalet ağacının yeşermesinde mutlaka bir kadın faktörünü, bir kadın nurunu müşahede ediyoruz.

Hz. Fatıma ve dini tebliğde kadının rolüHz. Fatıma'nın doğum günü dolayısıyla araştırmacı yazar Zeynep Erkut'un kaleme aldığı yazıyı paylaşıyoruz. Iki bölümden oluşan yazının ilk bölümünde Hz. Fatıma'nın mertebesi, Peygamber nezdindeki yeri ve tarih boyunca kadının dinin yayılmasındaki misyonuna değiniliyor. İşte Erkut'un yazısının birinci bölümü:

 BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Allahumme Salli ala Fatımete ve ebiha ve ba’liha ve Beniha vessirril mustevde’i fiha bi ededi ma’ ehata bihi ilmuk.
Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir surete sahip olarak yarattık. (Tin/4)

Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar. Onu insan yüklendi. Şüphesiz o çok zalimdir, çok cahildir.(Ahzab/72)

Allah-u Teâlâ insanı yaratıp, ona irade ve bilinç verdikten sonra, insan kendi özgür iradesi ile Allah’ın emanetini kendi uhdesinde alıyor. O emanet için çeşitli görüşler öne sürülmüştür, kimisi bu emanetin namaz, kimisi Allah’ın emirleri kimisi Ehlibeyt’in velayeti olduğunu söylemişlerdir. Her halükarda bu emanet insanın yerine getirmesi gereken bazı sorumluluklarının olduğu bir yükümlülüktür.

İmam Sadık (a.s) yaratılış merhalelerini anlattığı bir hadisinde, alemde henüz hiçbir varlık yokken Allah’ın beş tane nur yarattığını ve bu nurları kendi Esma ve sıfatlarının tecellisi olarak adlandırdığını söylüyor. Hadisin bir bölümünde şöyle buyuruyor: “Fatır ismi Hz. Fatıma'nın nuruna verildi ve bu nurları yarattığında bu nurları ölçü kıldı ve bu nurlar üzerine ahd karar kıldı...”

İmam Sadık (a.s)’ın hadisinde Allah’ın bu nurları yaratmasının meleklerin yaratılışından bile önce olduğu zikredilmektedir.

İmam şöyle devam ediyor : “Allah-u Teâlâ Hz. Adem’i yarattıktan sonra Hz. Adem arşın sağında bu beş nuru görünce, “Ey benim sahibim, bu nurlar kimlerdir!” diye sordu. Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey Adem, onlar benim özel ve seçkin kullarımdır, onları kendi azamet ve büyüklüğümden yarattım. Kendi isimlerimle onları isimlendirdim.” Adem “Ey Allah’ım benim üzerimde olan hakkın hürmetine onların isimlerini bana öğret.” diye arzetti. Allah-u Teâlâ ademe isimleri öğretti ve "Ey Adem bu isimler senin yanında emanettir, ki benim sırlarımdan bir sırdır bu benim izin verdiğim kimseler dışında senden başka kimsenin o sırdan haberdar olma hakkı yoktur.” buyurdu.

Hz. Adem (a.s)‘in cennetten yeryüzüne inme meselesini ve sonrasındaki tövbesini biliyoruz hepimiz. Hz. Adem’in tövbesi bu isimler ve bu nurlar hürmetine kabul edildi. Hz. Adem (a.s)‘a meleklere bu isimlere söylemesi emredilince Adem (as.) Ehlibeytin isimlerini saydı ve melekler bu isimlerin ve bu sırrın azameti karşısında hayranlığa kapılıp ve Allah’ın emriyle secdeye gittiler, bu sır ve isimlerin azameti karşısında. Bu isimlerin ve bu nurların merkezinde ise Hz. Fatıma (s.a) bulunmaktadır. Hz. Fatıma (s.a) bu dört nurun yani Hz. Peygamber efendimizin, Hz. Ali’nin, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s)'ın nurlarının merkezi, çekirdeğidir. Resulullah için babasının annesi, Ali için Allah’a yakınlaşmakta en iyi vesile, Hasan ve Hüseyin için en yetenekli eğitimci, fedakar bir anne. Yani Risaletin ve İmametin merkezinde Hz. Fatıma vardır.

İbn-i Mesud şöyle anlatıyor: “Bir gün mescide gittiğimde Ali namaz kılıyordu ve şöyle dua ediyordu; Allah’ım kulun Muhammed ve onun evlatları hakkına bizim taraftarlarımızın günahlarını affeyle.”

Onun yanından ayrılıp Resulullah'ın huzuruna vardım, Hazret namaz kılıyor ve şöyle dua ediyordu: "Allah’ım Ali’nin hakkına ümmetimin günahlarını affet!” Bunu duyunca şüpheye ve şaşkınlığa düştüm. Resulullah namazı bitirince bana dönerek: “Ey Mesud'un oğlu iman ettikten sonra inkara mı düştün?” dedi. Ben de: “Asla Ya Resulullah, ama önce Ali’yi gördüm sizin hakkınıza yemin veriyordu ve siz ise Ali’nin hakkına Allah’tan hacet talep ediyorsunuz, ben şüpheye düştüm hanginiz Allah katında daha üstün makama sahipsiniz.” Peygamber beni karşısına oturttu ve şöyle buyurdu: “Allah tüm mahlukatı yaratmadan bin sene önce, ki o zaman hiç tesbih ve takdis yoktu, beni ve Ali’yi kendi nurunun azametinden ve büyüklüğünden yarattı, sonra benim nurumu yarıp, benim nurumdan yeri ve göğü yarattı, Allah’a and olsun ki ben yerlerden ve göklerden üstünüm, sonra Ali’nin nurunu yaydı, arş ve Kürsi’yi Ali’nin nurundan yarattı, Allah’a and olsun Ali arştan ve Kürsi’den üstündür, sonra Hasan’ın nurunu açıp levh-ul kalemi Hasan’ın nurundan yarattı. Allah’a and olsun Hasan levh-u kalemden üstündür, sonra varlığı Hüseyin'in nuruyla ıtırlandırdı cennet ve güzel yüzlü huriler onun nuruyla oluştular. Allah’a and olsun Hüseyin cennetten daha üstündür. Sonra tüm varlık âlemi, doğudan batıya tamamen zulmet ve karanlıkta kaldı, melekler Allah’a o zulmet ve karanlıktan şikayet ettiler ve Allah’tan o karanlığı bertaraf etmesini talep ettiler. Allah-u Teâlâ onların bu duası üzerine bir kelime buyurdu ve o kelimeden de bir ruh yarattı, sonra başka bir kelime buyurdu ve o kelimeden bir nur yarattı ve o ruh ve o nuru birleştirip arşın en yüksek yerine yerleştirdi. Tüm alem batıdan doğuya tamamen nura gark oldu. O nur ve ruhun birleşmesiyle ortaya çıkan o nur, kızım Fatıma’dan başkası değildir. Bu sebeple onu Zehra ismiyle isimlendirdiler, çünkü nuru gök yüzünü aydınlattı.”

Hz. Fatıma’ nın yüceliği ve makamı yalnızca peygamber kızı ve imam eşi, imam annesi oluşundan kaynaklanan bir değer değildir. O varlık aleminin ilk yaratıldığı andan itibaren özel ve yüce bir makama sahipti. Hidayet nuru onun vücudunda şekillenmiştir. Kisa hadisinde Cebrail aleyhisselam Allahu Teala' ya “Âba altındakiler kimdir?” diye sorduğunda, Allah-u Teâlâ “Onlar Fatıma, babası, eşi ve evlatlarıdır” buyurarak nübüvvet ve imamet aslının temelinin Hz. Fatıma olduğunu beyan etmiş oluyor. Yani Fatıma nübüvvetin ve İmametin tam merkezinde olan bir varlık, bir öz. Hz. Fatıma’nın hakikatini tam olarak idrak etmek için Kisa hadisi bile yeterlidir aslında. Ve bir de “babası ona feda olsun” hadisi, bu çok derin ve çok azametli bir sözdür. "Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım” sözünün muhatabı söylüyor bunu. Babalık sevgisiyle söylenmiş bir söz olarak bakamayız bu söze, çünkü “O heva ve hevesinden konuşmaz, Onun söyledikleri vahyolunan şeylerdir” (Necm-/3-4)

Hz. Fatıma’nın şahsında kadının hakikatinin ortaya konulmasıyla, asırlardır toplumlar üzerinde hakim olan ve günümüzde de hâlâ tartışılan kadın sorununu çözecektir. Ortaçağ Avrupası, kadın insan mıdır şeytan mı tartışması yaşarken, alemlerin Rabbi bir kadının (Hz. Fatıma’nın) doğumunu, peygambere verilen büyük bir müjde olarak zikrediyor.

Ve peygamberler tarihini incelediğimizde de, risalet ağacının yeşermesinde mutlaka bir kadın faktörünü, bir kadın nurunu müşahede ediyoruz.

Allah-u Teâlâ Hz. Musa’yı Firavun’un zulmünden koruyacağı zaman, Hz. Musa’nın annesini muhatap alıp ona vahyediyor ve bu vesile ile Musa, Firavun askerleri tarafından katledilmekten korunmuş oluyor. Musa Nil nehrine bırakıldığında kız kardeşi onu uzaktan takip edip, onun durumundan annesini haberdar ediyor, yine bir kadın faktörü var burada da. Firavun’un sarayında Musa’yı büyüten, onu koruyup kollayan da yine bir kadın...

(Birinci bölümün sonu) 

captcha