IQNA

Filistin meselesi jenerasyon farkı gözetmeksizin tepkiselliğini sürdürecektir

13:06 - December 13, 2022
Haber kodu: 3478582
Gazeteci Mahmut Muslihan: Filistin meselesinde uluslararası alanda en ciddi ses Türkiye ve İran'dan gelmektedir.

FIFA 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapan Katar’da Siyonist rejimine karşı Müslüman halkların tepkileri ve Filistin’e destek gösterileriyle sık sık karşılaştık. Bazı bölge ülkelerinin İsrail’le ilişkilerde normalleşmeye gitmelerinin aksine halkta hala İsrail’e karşı büyük bir nefret söz konusu. Peki halklar bu şekilde tepki gösterirken, bazı hükümetlerin ilişkileri geliştirmesini nasıl değerlendirmek gerekir? Türkiye’de halkın siyonist rejime olan tutumu nedir? Bu gibi soruların cevabını gazeteci Mahmut Muslihan ile konuştuk. İşte IQNA Türkçe Servisi’nin hazırladığı röportaj metni:

Mahmut bey öncelikle teşekkür ederiz röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için. Katar FIFA 2022 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapan ilk Arap ve Müslüman ülke oldu. Bu noktada çeşitli Müslüman ülkelerin halklarının Siyonist rejime olan tutumlarını müşahede etme fırsatını yakaladık. Elbette halklar, sürekli bulundukları ülkede çeşitli protesto ve tepkilerle bu tutumlarını gösteriyordu. Ancak futbol için bile bir araya gelen bu halkların bu şekilde örneğin İsrailli gazetecilere tepki göstereceği tahmin edilemiyor muydu? Neler söylersiniz bu konuda?

İsrail rejimi uluslararası alanda tanınmak ve kabul görmek için çeşitli platformları stratejik bir şekilde değerlendirmekten geri durmuyor.  Bu sürece gelmeden önce ilişkilerin hangi boyutta ilerlediğini irdelememiz gerekecektir. BAE ile İsrail Libya'da Hafter'e destek veren gruba dahil bir şekilde bölgede iş birliğini yürütmekteydi, ki bölgenin tansiyonu düşse bile krizler için sosyolojik/siyasi ve ekonomik alt yapı hala müsaittir. Hafter'e yapılan yardımlarda BAE'nin tedarik ettiği silahların İsrail yapımı olması aslında iki tarafın arka kapı diplomasisini yürüttüğünü bize göstermekteydi.

Abraham Anlaşması ile bölge ülkeleriyle kurulan gizli anlaşmalar artık resmiyet kazanma konumuna ulaştı. BAE’de 2021 yılında düzenlenen EXPO 2020 organizasyonuna İsrail, katılacağını ifade etti. 2021 yılında  BAE'ye İsrail Başbakanı Naftali Bennett tarafından resmi bir ziyaret gerçekleştirildi. Bu ziyaret iki tarafın gayrıresmi ilişkilerin yerini doğrudan ilişkilerin aldığı bağlamında değerlendirilmelidir. 2022 yılında ise BAE'yi bu kez İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ziyaret etti. Burada yaptığı açıklamada, 'İsrail'i çok sayıda BAE'li seyahat edecek, İsrail ve BAE birbirlerinin dillerini, kültürlerini öğreniyor' dedi. Bu etkinlik İsrail'in ‘devlet' yüzünün müslüman ülke liderleriyle de temasına olanak sağladı. İsrail, red ve inkar stratejisini yıkmak için geliştirdiği yumuşak güç argümanını basamak olarak kullandı. Halk ile iç içe olma fırsatını göz ardı etmedi, meyvelerini aldı.

Bu düzlem oluştuktan sonra tepki verilip verilmeyeceği tartışmaya açılmalıdır. Devletlerin kurucu değerlerini esnettiği bir dünyada, halkların itirazları olmasına rağmen zaman zaman paralel bir ilişki kuracağı olağandır. Tepki noktasına temas edecek olursak bir kez daha, tepki bundan sonraki organizasyonlarda da verilecektir.

İsrailli gazeteci Dor Hoffman, bindiği takside şoförün, İsrailli olduğunu öğrendikten sonra kendisini arabadan indirdiğini ve parasını kabul etmediğini söyledi. Diğer İslam ülkeleri halklarının yanı sıra İsrailliler Katar’daki yerel halktan da tepki gördü. Aslında ortadoğu halklarında “misafirperverlik” çok önemli olmasına rağmen, İsrailliler asla misafir konumunda görülmedi yerel halk tarafından. Bunu da biraz açar mısınız?

Kimlik ve değer bir bütün olarak ele alınabilir burada. Orta doğu halkları belki de kabul ve yok saymalarını dorukta yaşayan bir etkileşim gösteriyorlar. İsrail'in temellerinin atıldığı günden bu yana bölge halkları tarafından kabul görmediği ifade edilebilir. Geçtiğimiz günlerde ASDA`A BCW Arap Gençlik Araştırması,  Batı Asya ve Kuzey Afrika'da gençlerin nabzını tuttu. Bahreyn, Kuveyt, Umman, Suudi Arabistan, BAE, Cezayir, Mısır, Libya, Fas, Sudan, Tunus, Ürdün, Irak, Lübnan,  Filistin, Suriye ve Yemen'den 50 şehir  ile 17 Eyalette 3.400 gençle yüz yüze anket yaptı.

Arap gençlerin yüzde 12'si İsrail'in bölge için bir müttefik olarak görülmesine evet yanıtını verdi. Bu anket çalışmasının yanı sıra bölgedeki öfke bu durumun ciddiyetini bizlere göstermektedir. Devletler 'tanıma' konusunda strateji geliştirirken, halklar bazında kar/zarar ilişkisinin hesabı, bireysel ölçekte yapılmaktadır. Taksicinin tavrı yerinde ve gerekliyken, bir iş adamının ciddi meblâğlarla yaptığı ticaret hangi gerekçelerle savunulup kabul edilebiliyor olması tartışmaya açılmalıdır. Düşsel varoluşa 'evet' demenin stres ve reaksiyonu zaman/mekan denklemi içinde kültürel/ekonomik/politik bağlamda yeniden dizayn ediliyor/edilecektir. Katar'da halktan gördüğümüz tepki ise inanç/gelenek bağlamında yorumlanabilir. Katar'da İsrailli isimlere sadece bölge halkları tepki göstermedi, İngiliz taraftarlar da yapılan zulme itirazını dile getirdi.

Türkiye’de halkın siyonist rejime karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, İsrail ile uzun bir aranın ardından normalleşme sürecine girdi. İsrail ile ilişkilerin ilerlemesi; ticari, kazan-kazan çerçevesinde gelişip, coğrafya bağlamında bir zaruret olarak ortaya çıktı. Türkiye dış politikada manevra sahası açmak için diplomatik ilişkileri dondurduğu taraflarla iletişime geçti. Kurulan temas, Türkiye'nin sıkışmış, mecbur seçeneğinin  dışında,  küresel ölçekte yaşanan gelişmelerle bağlantılıdır. Türkiye'de halk bazında İsrail ile normalleşmeye ciddi şekilde karşı çıkılmaktadır. Gerek Herzog'un Türkiye ziyaretine gerek Türkiye'den bölgeye giden heyete halk olumlu bakmadı. Bu tepki siyasi partiler, STK’lar ve farklı unsurlar aracılığıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Türkiye halkı Filistin meselesinde oldukça hassas, gerektiği yerde direncini tavrını koyacak kadar belirgin bir çizgiyi benimsemektedir.

Bu yılki FIFA vesilesiyle “Artık Müslüman ve Arap ülkeleri için Filistin meselesi eskisi kadar önemli değil” algısı kırılmış oldu mu sizce?

2022 Katar Dünya Kupası, sosyolojik/kültürel/ilkesel ve inanç  birliği bakımından dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan müslümanların buluşma sahası olmuştur. Müslümanlar için bu birliktelik her yıl hac/umre ziyaretleri nedeniyle gerçekleşmektedir. Siyasi atmosfer ile ziyaret amacının farklı olması İsrail'in yumuşak güç olarak bu tarihlerde bölgede bulunmasını olanaksız kılmaktadır. Dünya kupası tarzı etkinlikler eğlence vasıtasıyla entegrasyon süreçlerini inşa etme yolunu açan gelişmelerdir. Saydığımız etkenlerle İsrail'in bölgede yer bulmasına, müslüman ya da müslüman olmayan kişiler Filistin'in hakkı üzerinden tepkilerini dile getirmişlerdir. Bu sebeple Filistin meselesi jenerasyon farkı gözetmeksizin az/çok tepkiselliğini daima barındıracaktır. Bunu 1948 topraklarında yaşayan Filistinlilerin Kudüs'ün Kılıcı Savaşı'nda gösterdikleri mücadele ile bir kez daha gördük. Bölgeye ilgi azalıp artabilir fakat mutlak bir duyarsızlık inançsızlıkla eş deger olacağından mümkün değildir.

Elbette ülke yönetimlerinin bu noktada tutumları, halkları gibi değil, ki bu sebeple ilişkilerde normalleşme devam ediyor. Halkların siyonist rejime karşı tutumları böyleyken ancak hükümetler aksi hareket ediyorken bir çözümden bahsedebilir mi? Ne kadar etkili olabilir halkın bu karşıtlığı? Özellikle halkın oyuyla başa gelmeyen rejimler için.

Bireyin söylemlerinin kabul görmediği ülkeler geliştirdikleri politikaları halka sunamazlar. Bu, seçim ile göreve gelenlerde ise biraz daha farklıdır. Toplumun bilinci seçim zamanı belirleyici etken olsa bile devlet aklı rejim gözetmeksizin gereğini yapmaktan geri durmayacaktır. İsrail ile bazı Körfez ülkelerinin kurduğu diyaloğa bu pencereden bakılmalı. İsrail verdiği 'tavizler' karşılığında, hayali, polis gücüyle sınırlı, fiziksel bütünlükten yoksun, direniş gruplarının lağvedildiği lokal bir Filistin Özerk Bölgesi sunmaktadır. Ayrıca, Filistin meselesini müslüman halkların liderlik prestiji ile bütünleştiren devletler geçmişteki güç ve iradelerinin kaybolduğunu bilip bu iddiadan vazgeçmektedir. Abraham ve Yüzyılın anlaşması ile normalleşme sürecine dahil olan ülkelerin bu tarihi birikimi kaybettiğini görmekteyiz. Filistin meselesinde uluslararası alanda en ciddi ses Türkiye ve İran'dan gelmektedir. Türkiye, gönül bağı coğrafyasında etkisini sürdüren ender ülkelerden biri olarak politikalarını inşaa etmeyi sürdürecektir.

İran'ın da Filistin'i yalnız bırakmayacağını defalarca diplomasi ve farklı sahalarda ifade etmiştir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bizlere bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

 

 

captcha