IQNA

Amerikan Adaleti kitabının yazarı Hüseyin Atam:

“Her gün üç Amerikan vatandaşı polis tarafından öldürülüyor”

16:02 - November 13, 2022
Haber kodu: 3478217
Kısa sürede ilk baskısı tükenen “Amerikan Adaleti” kitabının yazarı Hüseyin Atam IQNA Haber Ajansı’na konuştu. Atam, Amerika’nın 170 ülkede, 800'e yakın askeri üste sahip olduğuna dikkat çekerek “İçten çürümüş bu rejim kan ile besleniyor.” dedi.

“Her gün üç Amerikan vatandaşı polis tarafından öldürülüyor”Kısa sürede ikinci baskısı çıkan “Amerikan Adaleti” kitabının yazarı araştırmacı yazar Hüseyin Atam, Uluslararası Kur’an Haber Ajansı’na (IQNA) konuştu. Kitabı yazma sürecinde son derece titiz ve objektif olduğuna dikkat çeken Atam, Amerika’nın özellikle Hollywood aracılığıyla zihinlerde oluşturduğu Amerikan algısını kitabında bizzat Amerika’dan resmi veri ve belgelerle çürütüyor. Amerika’nın siyahilere karşı insan hakları ihlallerine vurgu yapan Atam Türkiye’deki Amerikan karşıtlığı konusuna da değindi. İşte araştırmacı yazar Hüseyin Atam’ın IQNA ile röportajı:

Öncelikle teşekkür ederiz röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için. İlk sorumuzla başlayalım, kısa sürede ikinci baskısı çıkan “Amerikan Adaleti” kitabını yazmaya nasıl karar verdiniz?

Ben teşekkür ederim. Kitabı yazmaya pandemi koşulları altında karar verdim. Aslında yazma işini ilerleyen yaşlarda yaparım diye düşünürdüm hep ama pandemi koşulları sosyal yaşam tarzımızı değiştirince ben de evden araştırma yapmaya yöneldim. Nihayet araştırma-inceleme türü bir kitap çıktı ortaya.

Amerika’nın adaletsizliğini gün yüzüne çıkarmak için anti emperyalist ve objektif insanlar tarafından birtakım çalışmaların mı yapılması gerekir? “Amerikan adaletini” ispatlamaya çalışmak zorunda olmamız konusu biraz açar mısınız?

Bu konu, Amerikan rejimini nasıl tanımladığınızla ilgilidir. İkinci Dünya Savaşı ile birlikte tarihte ilk kez atom bombası kullanmış bu rejim, Japonya'nın ardından Vietnam'da milyonlarca insanı katletti. Irak ve Afganistan işgalleriyle dünyanın gözleri önünde hiçbir hukuk tanımadığını gösterdi. 20'den fazla ülkeyi işgali, 50'den fazla ülkenin iç işlerine müdahalesi kesinleşmiş suçudur ama hiçbir ceza ya da yaptırım ile karşılaşmamıştır. İşte tanımlamadan kastım burada devreye giriyor. Bu ABD, New York'ta bir heykelin eline meşale vererek dünyaya "barış ve özgürlük" vaat ediyor! İşin daha komik kısmı Dünya barışını ve güvenliğini sağlamakla görevli kurum olan Birleşmiş Milletler'in genel merkezi de burada!

Amerika'nın dünyada yaptıklarını ortalama bilince sahip herkes biliyor. Benim bu kitapta araştırma konum bu rejimin kendi vatandaşlarına karşı uygulamaları. Yani; Amerika, Amerika'da Amerikalılara nasıl davranıyor? Tüm bunları da kendilerini bağlayan anlaşmalar çerçevesinde inceledim. Verileri kendi resmi sitelerinden ya da medya organlarından edindim. Zaten kitabın kaynakça kısmında da mevcut.

Amerika’nın bu tutumları olmasına rağmen hala “Amerikan rüyası” görenler ya da Amerika’da yaşayabilmek için sırada bekleyen insanların oluşunu nasıl değerlendirirsiniz?

Hollywood şüphesiz güçlü bir silah. Orada her şey toz pembedir. Dünya'ya yaklaşan bir tehlike bile olsa Amerikalı bir süper kahraman hazırdır. Oysa tüm bunlar beyaz perdedir. Peki ya perdenin arkası? Her gün üç Amerikan vatandaşı polis tarafından vurularak öldürülmektedir! Amerika iki buçuk milyon mahkum ile dünyada en çok mahkuma sahip ülkedir. Rusya'nın iki, Çin'in beş, Japonya'nın on yedi katı!

Son zamanlarda kadın hakları çok konuşulur oldu. Bir örnek de kadınlardan vereyim. Dünyadaki kadın mahkumların üçte biri, evet üçte biri Amerikalıdır! Oysa Amerika dünya nüfusunun yalnızca yüzde beşidir.

Amerika'da siyahileri filmlerde ya da kliplerde çok görürüz ama gerçekte nüfusun sadece yüzde 13'ü siyahidir. Fakat hapishane nüfusunun yarıya yakını siyahidir; neden acaba?!Tabii ırkçı, beyaz üstünlükçü polis yaklaşımları yüzünden.

Sözün özetini merhum Malcom X yıllar önce söylemiş "Amerikan rüyası değil, Amerikan kabusu görüyorum."

“Her gün üç Amerikan vatandaşı polis tarafından öldürülüyor”

Peki ülkemizde Amerika konusunda gerekli bilinç mevcut mu? İnsanlar Amerika’yı dost olarak mı görüyor, düşman olarak mı?

Gurur duyarak ifade etmem gerekir ki, ülkemizde sağcısıyla solcusuyla, dindarıyla seküleriyle hiç kimse Amerika'yı sevmez. Birtakım siyasiler ya belli kişiler onlarla irtibatta olsa da milletimiz Kurtuluş Savaşı'nda Amerikan mandasını kabul etmemiş, Kıbrıs meselesinde Amerika ile yaşanan krizde hükümetinin yanında yer almıştır. Bu gün de Amerika, FETÖ'ye evsahipliği yapıyorken ve Türkiye'ye yönelik bölücü unsurlara verdiği destek ortadayken elbette insanlarımızın bu rejimi dost görmesi beklenemez.

Kitabınıza dönecek olursak, herhangi bir siyahi ile paylaştınız mı kitabınızı? Nasıl bir geri dönüş sağladılar?

Siyahi tanıdıklarım olsa da kitap sürecini onlarla paylaşmadım. Amerikan karşıtı biri olsam da objektif olmam gerekirdi. Sonuçta bu bir kurgu eser de değil; her yazdığımın belgesi de olmalı. O yüzden hassas davranmalıydım. Ama her şeye hazırlıklı olduğumu zannetmeme rağmen Amerika beni yine de şaşırttı. Bu kadar da olmaz dediğim birçok vaka okudum, inceledim. Siyahi ölümleri günlük kaydeden bir internet sitesini takip ediyordum. O kadar çok var ki, hangisini yazayım artık diyordum. Bunlardan biri parkta oynarken vurulan 12 yaşındaki siyahi çocuktu. İnanamamıştım tabii. Kaç farklı siteden araştırdım, olay doğru idi. Polisin gerekçesi ise elinde silah olması. Silah tabii ki, oyuncaktı. Çocuğun suçu teninin renginin koyu olmasıydı.

Kitabımı İstanbul'da Amerikalı bir siyahi arkadaş görüp bana video mesaj göndermişti. İstanbul'dan birilerinin kendilerinin derdiyle dertlenmeleri karşısında memnuniyetlerini bildirip teşekkür etmişti. Aslında ben bunu Amerika'nın iç sorunu olarak da görmüyorum. Amerikan rejimine karşı ezilen Amerikalı kardeşlerimizin de yanında olduğumuzu göstermeliyiz, diye düşünüyorum.

Amerika yalnızca sınırları içerisinde değil, sınırötesinde de “adalet, demokrasi ve insan hakları” dağıtmakla meşgül, neler söylersiniz?

Kitabın ilk baskısı bitip ikinci baskıya geçtiği sırada elbette eleştiriler de geldi. Bunlardan biri neden ülkemizdeki adaleti yazmadın, ya da çok iyi bildiğin ülkelerdeki adalet hakkında yazmadın vs. gibi oldu. Neden mi ABD? Çünkü dünyada demokrasi ve insan hakları dağıtma iddiasında olan bir ülke var; ABD. Ben o iddiayı kendi kaynaklarıyla çürüttüğümü düşünüyorum.

Şu anda 170 ülkede, 800'e yakın askeri üste, 300 binin üzerinde askeri personel ile dünya polisliği oynuyor. İçten çürümüş bu rejim kan ile besleniyor. Dün Irak ve Afganistan, bugün Ukrayna. Yarın başka krizlere ihtiyacı var. Çünkü emperyal canavar ayakta kalmak için "adalet, azatlık" diyerek bölgeye girmeye çalışacak. Bizler de birlik olup okyanus ötesinden gelen bu illeti evimize sokmayacağız.

Kitabınızın hedef kitlesi kimler?

Tabii yazarken ya da sunarken bunu siz belirlemiyorsunuz ama konuyu ele alış yöntemi olarak belge ve bilgiler öne çıkınca daha çok kaynak niteliğinde bir kitap oldu. Araştırma-inceleme kategorisine dahil edildi. Kitabın son kısımlarındaki ölüm vakaları -birçoğu aslında cinayet- daha çok ilgi çekti.

Kitabınızı okuyan birinin zihnindeki Amerika tasavvuru ile okuduktan sonraki Amerika tasavvurunda çok farklılık olacağını düşünüyor musunuz?

Her şeyden önce bu kitap propaganda amacıyla yazılmadı. Ortaya belli durum ve olaylar konuldu ki bunlar tartışmaya açık değil. Çünkü yaşanmışlığı kesin, belgelere dayalı.

Bize dayatılan Amerika tasavvuru malum, özgürlükler ülkesi. Macera dolu Amerika, bir rüya. Ama kitabı okuyunca pek tatlı bir macera olmayacağını ölümün kolay olduğunu hissedebiliyor insan.

Sizin peki kitabınızı yazmaya başladıktan sonraki araştırmalarınız ve okumalarınız sonucu farklı bir Amerika tasavvuru oluştu mu?

Kesinlikle oluştu. Amerikan rejimini hayatım boyunca sevmedim. Ama bunu kitap yazma sürecine yansıtmadım. Önyargıyla yazmadım. Bu rejimin 250 yıllık cinayetlerini biliyordum. Hiroşima ve Nagazaki'den günümüze kadar katliamlarını da okumuş ve araştırmıştım. Yine de kendi halkına karşı bu denli acımasız olacağını düşünmemiştim.

Kitabım basıldığı günlerde Amerika'nın Demokrasi Zirvesi düzenlemesi de ne kadar ikiyüzlü olduklarını gösteren ayrı bir olay olarak aklımda. Çünkü o zirveye neredeyse dünyanın yarısını davet etmediler, insan hakları puanından dolayı. Örneğin Türkiye yoktu ama İsrail baş köşedeydi!

Çok teşekkür ederiz, çalışmalarınızda başarılar dileriz…

captcha